Seçimler öncesi Cumhuriyet yürüyüşlerinde Türkiye’de politik kümelenmenin Küresel İslamcı-Kürtçü söylemiyle öne çıkan AKP çizgisi ve onun karşısında “Türkçü-İslamcı” MHP ve lâik CHP söylemleri birbirlerine karşıt söylemler gibi sunularak Türk halkı seçime gitti. Cumhuriyet yürüyüşlerindeki sığlaştırılmış lâikçi ve anti-emperyal (emperyalist değil) ABD ve AB karşıtlığı yükselen “ulusalcı” söylemi ifade ediyordu. Bu söyleme karşı yazdığımız yazılarda imparatorluğun iki taktiğini vurguladım. Bu taktiklerin aslında tümünün Amerikancı politikanın Türkiye için seçim öncesi ileri sürdüğü alternatifler olduğunu vurgulamıştık
Bu uzun hatırlatmanın gerekliliği Amerika’nın temsil ettiği imparatorluk güçleriyle Rusya’nın temsil ettiği enerji imparatorluğu güçleri arasındaki keskinleşen çatışmayı, Putinizm ve Bushizm olarak açıklıkla görmeyip Türkiye’de ulusalcığın kendini laik cumhuriyet temeline indirgemiş bir söylemle sınırlamasıdır. Bu dar perspektifi nedeniyle seçimler öncesi ABD’nin Türkiye’de birbirine karşıt olarak gösterdiği AKP ve MHP’ye seçimler sonrası bir blok oluşturtmuştur. Bu blok kendini türban-başörtü tartışmalarında ortaya koymuştur. Aslında bu görünen olgunun arkasında Amerikan jeopolitiğinin Türk-İslamcı senteziyle Kürt-İslamcı sentezinin birleştirilmesi taktiği yatmaktadır.
Kara harekâtı bağlamında taktik değişiklik
Bu taktiğin temelinde ise enerji imparatorluğuna karşı gerileyen Amerikan emperyal politikalarının dayanak noktasını bu geniş ittifaka dayandırma çabasıdır. Bu temeli gördüğümüzde Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’ta PKK kamplarını bombalaması sürecinde ki gelişmeler açıklıkla anlaşılabilir. “Hava harekâtının PKK’ya karşı göstermelik bir operasyon olduğu, Amerika’nın PKK’ya olan desteğini geri çekmediğini” ileri süren ulusal söylemler sözkonusuydu. Kara harekatı ile bu söylemler tüm tezlerini yitirdiler. Gerçekte ise başından beri vurguladığım Rusya enerji imparatorluğu ile Amerika arasındaki antagonist mücadele Amerika’nın Türkiye’deki politikasını revize eden bir taktik değişikliğidir.
Bu taktik değişikliğini iyi anlayabilmek için Abdullah Öcalan’ın “PKK’nın başkanı Talabani’dir, Barzani’dir; PKK benim inisiyatifimde değildir” söylemini değerlendirmek gerekir. Bu söylemde Abdullah Öcalan, vurguladığı yeni bir PKK olgusunun altını çizmektedir. Bu yeni PKK olgusunda “Barzani’nin ve Talabani’nin PKK’nın pratik liderliğini yapıyor” söylemi yeni PKK’nın yeni taktikler ile imparatorluğun yeni bir aygıtı olarak öne çıkarıldığını işaret etmektedir. Bu anlamda daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız gibi, kırsal silahlı mücadele Kuzey Irak’taki kırsal silahlı mücadelenin Körfez’deki bir uçak gemisinden veya bir başka çevre devletten destek almıyorsa; daha açık bir söylem ile çok devletli bir çelişkinin aracı değilse, bir devlet sınırları içerisinde yaşaması olanaksız bir mücadele biçimidir.
Sol gerilla hareketleri 60’lı yıllarda patlayan balonlar gibi sönüp gitmiştir. Bu perspektifte Kuzey Irak’taki Kandil ve Zaho kamplarına yapılan operasyonun başarı sırrı bu bölgelerde sürekli askeri kontrolü gerektirir. Meselenin bir yanı bu askeri alanın kontrol edilmesidir. Diğer yanı ise Türkiye’de askeri operasyonlara karşı çıkan gösterilerin sönümlendirilmesi için bu örgütlü yapının siyasallaşması demek olan meşruiyet kazandırılması için Kandil’deki, Gabar’daki, Zaho’daki silahlı grupların tasfiye edilmesidir.
Bu grupların tasfiye edilmesi Kuzey Irak’ta Barzani ve Talabani yönetimine politik ve askeri olarak güç verecektir. Ve Türkiye açısından en tehlikelisi kırmızı çizgilerle reddedilen Kürt federasyonunun tanınmasına yol verecek bir taktik olmasıdır. Bir başka ifadeyle eski bir silahlı örgüt olan PKK’nın dünyadaki diğer terörist örgütlerin tasfiye edilmesi gibi, tasfiye edildikten sonra yerine Türkiye’nin başından beri karşı çıktığı federasyona dayalı Kürt yapılanmalarını tanımasının yolunu açmak olacaktır. Bu anlamda bağımsızlıkçı ulusal sosyalist güçlerin imparatorluğun bu taktiklerine karşı sistematik bir jeopolitik değerlendirmeye sahip olmaları gerekmektedir.
Tersi “Amerika PKK’yı destekliyor, Türkiye’yi bölecek” söylemi temelindeki bir ulusal değerlendirmeyi esas alıp bu günkü hava ve kara harekâtlarına bakarak Amerika Türkiye’yi bölmüyor söylemiyle anti-Amerikancılıktan Amerikan severliğe geçiş çizgisi izleme yanılgısı olacaktır.
Oysa bugünkü gelişen süreç Amerika’nın İsrail, Kürdistan, Ermenistan, Gürcistan ve Ukrayna yayı ile Türkiye’yi doğudan çevreleme, Rusya’yı güneyden çevreleme ve İran’ı da batıdan çevreleme stratejisinin iflası ile yeni bir taktik ile Ortadoğu’daki stratejisini yeniden biçimlendirmekten başka bir olgu değildir.
Amerika’nın bu yeni taktiğini çözümledikten sonra bu taktik doğrultusunda Kuzey Irak’taki gelişmeleri ele almamız bize geleceği görebilmemiz için daha sağlam bir bakış açısı oluşturacaktır. Başından beri Kuzey Irak’a yapılacak kara harekatının Barzani’nin kırmızı çizgilerini yok ettiği gibi Türkiye’de kara harekatına karşı çıkan görüşlerin yanlış olduğunu çünkü kara harekatı ile geçmişte 1920’li yıllarda Özdemir Bey harekatı ile 200 kişilik bir Kuvayı Milliyeci grubun Musul’a kadar kısa sürede egemen olduğunu vurgulamıştık.
Bu tarihsel bakışın yanında yakın geçmişte PKK’ya karşı yapılan kara harekâtlarındaki en büyük zaafın Kuzey Irak’ta ele geçirilen PKK’lıların Talabani’nin Zeli kampına teslim edilmesidir. Türk Ordusu’nun geri çekilmesinden sonra kanla alınan bölgelerin tekrardan PKK’lıların eline geçmesi olmuştur.
Bu nedenle “Türk Ordusu’nun operasyonlarının fayda vermeyeceğini” söyleyen grup bu zaaftan kaynaklanan durum nedeniyle operasyonlara yararsız yaftasını yapıştıragelmiştir. Oysa bu operasyonlar PKK’nın bu bölgelere yeniden yerleşmesinde önemli kayıplar vermesi nedeniyle güçlerini önemli ölçüde yitirmişlerdir. 90’lı yıllarda Türk Ordusu’nun operasyonlarında Korucularla beraber Türk Ordusu’na katılan Barzani güçleri ve Talabani güçleri Türk Ordusu geri çekildikten sonra PKK güçleri tarafından dağıtılmışlardır. Geçmişteki bu operasyonlar PKK, Talabani ve Barzani güç dengesi ve Türk Ordusu’nun hareketleri sonucu PKK’yı bitme noktasına getirmiştir. Barzani ve Talabani güçleri ise Amerikan desteği sayesinde Türk Ordusu’nun günümüzdeki kara operasyonunu sınırlama çabasında olan bir taktikle birliklerini operasyon çevresi bölgesinde konuşlandırmışlardır. Bu konuşlandırmadaki taktik gerek Zaho gerekse Kandil’den kaçma çabasında olan PKK güçlerine sığınabileceği güvenli bölgeleri tesis etme çabasıdır.
Nasıl bir kara harekâtı?
Basında çarptırılmış olarak verilen PKK güçlerinin Kuzey Irak’a sızmasını engellemek için konuşlandırıldığı ileri sürülen Barzani güçlerinin asıl amacı Türk Ordusu’nun kamplardan kaçan PKK’lıların güneye doğru hareketinde sıcak takibini engellemek için bir sınır oluşturma çabasıdır. Bu sınır mutlaka Türk Ordusu tarafından delinmeli ve sınır arkasındaki bölgeye kaçan PKK’lılara sıcak takip yapılmalıdır.
Acıdır ki, geçmişte Türk birliklerine kılavuzluk eden ve PKK’ya karşı Türk Ordusu’nun yanında yer alan bu güçler günümüzde Amerikan desteğiyle Türk Ordusu’nun operasyon alanını sınırlama cesaretine sahip olma noktasına gelmişlerdir.
Bu durumda kamplar bütünüyle teslim alınarak PKK kadroları etkisizleştirilmeli ve güneye Barzani ve Talabani bölgelerine geçen gruplara sıcak takip yapılmalıdır. Operasyonun bitmesi sonrasında PKK kamp bölgelerinin güvenlik sınırları olan ovalara değin uzanan alanlarda Türk askeri birlikleri karakollar kurarak kalmalıdır. Tersi olduğunda PKK bütünüyle tasfiye edilse bile bu bölgelere Peşmergeye katılmış PKK’lıların yerleşmesi ile Türkiye’nin güvenlik stratejisi açısından büyük risk taşıyan bölgeler ortaya çıkacaktır.
Eğer PKK’nın yanında Barzani güçlerinin de kırmızı çizgileri yani federasyon ve bağımsızlık söylemleri susturulamazsa Barzani’nin Nakşi-Şafi egemenliği ile Türkiye’de politik bir güç olmasının önü kesilemeyecektir. Bu durumun günümüzde, operasyon sonrası dönemde daha da önemi artmaktadır. Çünkü Kuzey Irak’ta Talabani’nin son günlerde “Kürtlerin bağımsızlığı mümkün değildir” sözleriyle alttan alan ifadesinin öne çıkarılıp Türkiye’ye davet edildikten sonra Kuzey Irak Kürt bölgesinin Türkiye tarafından resmen tanınması Türkiye açısından geçmişten daha tehlikeli bir nokta oluşturacaktır.
Kosova ve Kürdistan
Bunu anlamamızın açık bir örneği UÇK’nin Kosova’da iktidara gelmesi sonrası Arnavutluk ile Kosova’nın gelecekte birleştirilmesi stratejisi Türkiye için bir örnek oluşturma riski taşımaktadır. Yani bir yenilgi sonrası tanınacak Kuzey Irak Kürt yapılanmasının önümüzdeki dönemde Türkiye’deki egemenliğini arttırarak uluslararası bir politik söylem için temel oluşturmada geçmişten daha belirgin bir tehlike olarak öne çıkmaktadır.
Bu tehlikeyi daha iyi anlamamız için Abdullah Öcalan’ın “Yeni” PKK’sının pratik lideri Talabani ve Barzani’nin olması silahlı mücadelede yenilmiş PKK’nın yerine ortaya çıkacak olan siyasallaşmış PKK’nın Barzani ve Talabani’nin güçleriyle bütünleşmesidir. Kürt teorisyenler AKP’ye Nakşî ve Şafi oylarının ödünç olarak verildiğini söylemektedirler. Bu oyların AKP’nin Kürtlerin çıkarlarını güden politikayı hayata geçirmesi koşuluyla verildiğini açıkça vurgulamaktadırlar. Bu durum bir analizi gerektirmektedir. Başından beri kara harekâtına kesinlikle karşı olan, kış koşullarına kadar bu harekâtın gecikmesine yol açan tavırlarıyla AKP Nakşî-Şafi-Kürt önderleriyle uzlaşma doğrultusunda bir söylem geliştirmiştir.
Oysa bugün AKP yönetiminde ve Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığındaki Türkiye’de Kuzey Irak’a yapılan en kapsamlı askeri harekât bu açıdan bir taktik temele oturtulmalıdır. Ya Pentagon ve Türk Ordusu arasındaki bir uzlaşma AKP’nin kara operasyonuna karşı çıkmasına rağmen bunu hayata geçirmiştir veya eski PKK’nın yani Talabani ve Barzani’ye karşı olan eski PKK’nın yeni PKK’ya dönüştürülmesinde yani silahlı mücadele gruplarının tasfiye edilmesinde Barzani’nin çıkarları nedeniyle AKP Kuzey Irak’a operasyon karşıtlığı tavrını terk etmiştir.
Özellikle bu nokta yerel seçimlerde DTP inisiyatifinde olan bölgelerin giderek AKP inisiyatifindeki başkanlara geçmesi Barzanici güçler ile PKK’cı güçlerin mücadelesine sahne olmaktadır. Bu süreçte DTP’nin sürekli gerilemesi PKK’nın inisiyatif kaybetmesi buna karşılık Nakşi-Şafi geleneğiyle desteklenen AKP’nin öne çıkması da ilginç bir değerlendirmeyi gerektirmektedir. Bu değerlendirme AKP’ye akan Kürt oylarının daha önce de vurguladığım gibi Nakşî ve Şafi geleneğinin AKP’yle uzlaşmasının ürünüdür.
Operasyonu değerlendirerek bir sonuca varabiliriz
Eğer basit bir düşünceyle olaya bakarsak bizi yanıltacak bir sonuca götürecektir.
Bu sonuç bu uzlaşmaya uygun davranmayan Kuzey Irak’a operasyonu engelleyemeyen AKP’den Kürt oylarının yani Nakşî-Şafi tabanının oylarının AKP’den kaçmasını gerektirecektir.
Oysa bu oy kaybını göze alabilmesi AKP için intihardır.
Bu durumda Kuzey Irak’a yapılan Türk Ordusu operasyon Barzanici güçler ile uzlaşılmış veya onların ikna edilmesine dayanan bir sürecin sonucu olmuştur.
Bu süreç özellikle ABD’nin yeni taktiklerinin yönlendirdiği bir süreçtir. Bu süreci AKP’nin yönetebilmesi, Kürt oylarını arttırabilmesi, Diyarbakır Belediyesini elde etmesi anlamında bir süreç olacaktır. Tersi ise yeni PKK’nın siyasallaşma sonrası Barzani ve Talabani’yle yeni bir konsensüse girerek Türkiye’de de Kürt tarikatlarıyla da birleşerek AKP dışında oluşan bir yapıya oylarının akması söz konusu olacaktır.
Bu olasılık zayıf görünmektedir.
Çünkü Kürtlerin ayrı bir partiyle Türkiye’de politika yapmaya yönelmeleri tarihsel süreç boyunca Kürtler açısından yenilgiye neden olmuştur. Bu nedenle Kürtlerin politik alanda iktidara oynayan partilere destek veren bir taktikleri olmuştur. Daha başka bir açıklamayla bir aşiretin bir ağası bir partideyken diğer bir ağası diğer bir iktidar olma şansı olan partiye üyedir. Ve bu haliyle aşiret daima iktidardadır.
Bu perspektif günümüzde de geçerlidir. Barzanici ve PKK’cı Kürtlerin birleşerek tek bir Kürt partisinde yapılanması bu partinin iktidar olanağı sınırlı olacağı için Kürt politikacılarının hiçbir zaman tercihi olmayan bir politika olacaktır.
“AKP’nin seçimler öncesi Kuzey Irak’a operasyonu savunan CHP’ye ve MHP’ye sert muhalefeti nedeniyle Kürt oyları AKP’ye akmıştır” görüşüne aldanan CHP ve MHP Kürt politikalarını değiştirerek Barzani’ye yeşil ışık yakan tavırlara girmişlerdir. Seçimlerde CHP ve MHP’ye Kürt oylarının sıfıra inmesini Kuzey Irak’a karşı askeri operasyonu destekledikleri için gerçekleştiğini sanmaları yanılgılarıdır.
Kürt oylarının AKP’ye akışının geniş bir analizini bu yazımızda altını çizdiğimiz iktidar olma potansiyeli ve yeni Osmanlıcı Federatif Ortadoğu’nun gerçekleşmesi için Kemalist ideolojinin tasfiyesini gerekli gören Neo-concu Amerikan stratejisinin alt yapısında gelişmiş bir olgudur.
Günümüzde AKP’nin MHP’yle birleşmesi yalnız başörtü olgusundaki ittifaktan kaynaklanmamaktadır tersine Rusya’nın Orta Asya Türk devletleri üzerindeki hegemonyasına karşı Türkçü-İslamcı tezi ile Kuzey Irak ile Türkiye’nin federasyon içinde birleştirilmesi için Kürt-İslamcı tezinin tek bir stratejide birleştirilmesi çizgisidir. Bu nedenle AKP (Türkçü olmayan) küreselci İslam söylemleri ile Türk dünyasını etkileme stratejisini hayata geçirme çabası bu olgunun görünen yanlarıdır.
Sonuç olarak geniş bir alanda yaptığımız ayrıntılı çözümlemeler ışığında Kuzey Irak’taki Türk Ordusu’nun kahramanca operasyonlarını değerlendirmezsek ve bu operasyonları bu perspektifte geliştirmezsek bizi ileri götürecek bir sonuca varamayız. Biz kavramını daha daraltarak ulusal sosyalistler olarak sistem karşıtlığını jeopolitik taktik ve stratejilerle hayata geçiremezsek sistem kendi taktiklerini kullanarak bizleri, ulusalcıları Atatürkçüleri kendi stratejisine hizmet eden pratiklere yöneltecektir. Cumhuriyet yürüyüşlerinden buyana laiklik konusunda AB ve ABD ile sınırlanmış anti-emperyal politikalar konusunda ve günümüzde de başörtü ile sınırlanmış laiklik temelinde sürdürülen ulusalcılık aslında sistemin bize biçtiği ulusalcı rolleri oynamaktan öteye götürmez.
(pirahmetli taşköprü bayrak)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder