6 Nisan 2008 Pazar

DAĞLICA BASKINI ŞEHİTLERİN SORUMLUSU??????

DAĞLICA BASKINI ŞEHİTLERİN SORUMLUSU????

Rüyalarımız bile çatışmalı, bir türlü nasip olmadı huzuru görmek; ya teröristler kuşatıyor bizi ya da biz onları. Ama ne gariptir ki; biz ateş edince onlara bir şey olmuyor, buna karşılık onlar taş atsa kafamıza düşüyor. Bizim mermiler sanki plastik, etkilemiyor hiç. Ama terörist tetiği çekince ortalık toz duman oluyor; roketler, mayınlar, bombalar hepsi patlıyor bir bir. Hep sıkıntılı, kâbus dolu rüyalar terk etmedi bizi hiç, yıllardır. Bir keresinde kendimizi bir terörist kampında buluyorum, gizlice ilerlemiş ta içlerine kadar sızmışız. Bir anda fark ediyorlar bizi, hemen ateş etmeye başlıyoruz ama boşuna, mermi üç metre bile gitmiyor. Ama o hainler öksürse biz havalanıp uçuyoruz, bu ne biçim rüya, hiç acıması da yok! Sonu gelmeden uyanıyoruz ama tarifsiz bir iç sıkıntısı ile gün bile huzurlu batmıyor artık.
Bir sarsıntıyla uyandım gene kâbus dolu bir rüyadan:
- Baba kalk, baba, karakola saldırmışlar, baba kalk, dedi telaşla küçük kızım Ayşe.
İlkokula Nusaybin'de başladı küçük kızım. O yıllarda Hudut Bölük Komutanıyım, hudut ise evin önünden geçiyor yeni sisteme göre. İki yıl beni hiç görmediler desem yalan olmaz; onlar uyanırken ben yatıyorum, onlar yatarken ben hudutta. Hatırladığı silah sesleri, el bombası ve roket patlamaları. Silaha alışık kızım, teröre de teröriste de alışık, tedirgin, korkulu ve şüpheli, işte o yıllardan arta kalan bu.
92'de Şemdinli'ye gittiğimizde daha on yaşındaydı. Teknoloji geliştiği için artık çatışmaları televizyondan takip ediyordu. Alan ve Aktütün çatışmaları sonrası ünlü program yapımcısı Ertürk Yöndem, yanımıza gelip olayları canlı olarak sizlere aktardığı dönemde kızım da televizyondan izliyordu bizi: Baba, seni gördüm, derken sesindeki endişe ve korku hala kulaklarımda.
Karakol baskınlarından çok acı çektik biz yıllar boyu, hiç bitmedi. Baskın demek; şehit demektir, gözyaşı, hüzün, dram, parçalanmış ailelerin iç yakan görüntüsü, feryat, isyan, öfke demektir. Yaşayan iyi bilir bunu. Kitaplarımızı okuduğu için kızım Ayşe, şehit haberi geldiğinde ne çok etkilendiğimizi bilir. Terörle mücadele etmesi gerekenlerin, iş yapacağı yerde bizim acılarımızı seyretmesine de çok öfkelendiğimizi bilir. Bu nedenle sabahın köründe telaşla uyandırdı beni:
- Baba kalk, kalk baba, teröristler karakola saldırmış!
Yatak odası ile salon arası on saniye. Gene mi, dedim içimden, gene mi! Etrafınızda dolaşan tehdidi yok etmez iseniz olacağı budur işte, yazık değil mi vatan evlatlarına, diye kızgınlıkla söylenerek televizyonun karşısına geçtim, tam on saniye sonra.
Yıl 2007. 21 Ekim Pazar. Saat 08.00. Tüm kanallarda son dakika haberi:
'' Teröristler Dağlıca karakoluna saldırdı. Çok sayıda şehit olduğu haberleri alınıyor ancak henüz teyit edilemedi. Kayıp askerler de olduğu söyleniyor. Gece yarısı Dağlıca karakoluna saldırı düzenleyen teröristlerle çatışmaların sürdüğü haberi alındı. Genel Kurmay Başkanlığından henüz bir açıklama gelmedi. Gelişmeleri duyurmaya devam edeceğiz.''

Yüzümde şaşkınlık yoktu, hiç ses çıkarmadan izliyordum haberleri. Ancak, düşündükçe içimde kabaran bir öfke ve kızgınlık yüreğimi daralttı. Bunlar tarihten de hiç ders almamış, dedim kendi kendime, içim öfke dolu.
Dağlıca; Hakkâri/Yüksekova ilçemizin bir köyü. Yüksekova'ya 55, Irak sınırına 4 kilometre uzakta. Dağlıca'ya en yakın köy, Yeşiltaş Köyü. İki köy arasında Avaşin Çayı var. Avaşin Çayı üzerinde de, Dağlıca'ya ulaşımı sağlayan Avaşin Köprüsü bulunur. Dağlıca'nın kuzeyi dağlar, güneyi dağlar, bu nedenle Dağlıca demişler, dağların ortasındaki bu köye.
Önemi nedir askeri açıdan; teröristlerin Irak kuzeyindeki Avaşin( Mezi, Keryaderi, Şive kamplarının bulunduğu alan) bölgesinden Hakkâri İki Yaka dağlarına açıldığı noktada bulunur. 92 Eylül çatışmalarının kritik ismi olan Aktütün karakolunun kuzeyi. İkisi arasında bir Üzümkıran vardı, yiğit Üzümkıran, onu da terk etmiştik 90'lı yıllarda, dayanamadılar göç ettiler. Yalnız kaldı Dağlıca, bir tek başına koca dağların arasında.
İki Yaka dağlarını kontrol altında tutarsanız ne olur; Hakkâri ve ilçelerine açılım sağlarsınız. Kamp kurar, bölgede yaşayan halkımız üzerinde otorite olursunuz. Askeri birliklere eylemleri planlar, koordine eder ve gerçekleştirirsiniz. Başkale ve Yüksekova hattında yapılan uyuşturucu kaçakçılığını yönetirsiniz. Kurtarılmış bölge olur, bir parça özgür vatan olur teröristler için, yurt içinde kamp kurmanın morali olur, psikolojik avantaj sağlar ve daha çok şeyler. Bu nedenle Dağlıca çok önemlidir bizim için çünkü bizimdir, vatan toprağıdır.

Şimdi diyor ki televizyonlar teröristler Dağlıca Piyade Taburunu basmış! Basacak elbet, bu cesareti nerden alıyorlar, siz ona bakın!
Şimdi diyorlar ki, teröristler askerimizi şehit etmiş! Edecek elbet, başka ne bekliyordunuz ki, siz buna sebep olanlara bakın!
Bizi yönetenler aylardır tartışacağı yerde, terörist içeride mi yoksa dışarıda mı, Irak'a operasyon yapılsın mı yoksa yapılmasın mı, diye aylardır tartışacağı yerde Kuzey Irak'taki bu tehdidi yok etseydi Dağlıca'da bu baskın olmazdı, biz de şehit vermezdik ve sekiz askerimiz kaçırılarak bize tarihin ikinci bir Süleymaniye Vakası yaşatılmış olmazdı! Bunun hesabın ı kim verecek!
Daha dün Şırnak'ta göz bebeğimiz komandoyu pusuya düşürmediler mi, 13 şehit vermedik mi? Daha dün Şırnak'ta korucularımızı vatandaşlarımızı öldürmediler mi, 14 şehit vermedik mi? 12 Nisan'da Genel Kurmay Başkanı, Irak'a operasyon şart, demedi mi? Bunlar daha neyi tartışıyor, ne yapıyor bunlar! Teröristin yeri beli ini belli, kampı belli yolu belli! Teröristler Dağlıca karakolunu basmışmış, basar elbet, bu fırsatı onlara veren kim, bu cesareti bu cüreti veren kim, siz ona bakın!
İçim öfke dolu, kızgınlık dolu, kendi kendime söylenip duruyorum. Çatışmalar aklıma geldi; şehitler, acılar. İran'ın bizim teröristlere bir zamanlar verdiği destek, Özal'ın dış politikası, Çekiç güç, Amerika ve İsrail, Ortadoğu, petrol, bizi yönetenler ve şehitler. Sustum bende ve düşüncelerimle yalnız kaldım, daldım koyu simsiyah düşüncelerime...

- Komutanım, yardım et!
Gün doğumuyla başlayan çatışma beş saattir sürüyordu. Irak'tan gelen teröristler Meşelik, Leylek Dağı, Dereyanı ve Konur istikametinde dört koldan Aktütün'e saldırıyordu. Irak kuzeyindeki Hakurk kampından gelip Basyan kampına geçmişler ve saldırıyı düzenlemişlerdi[1].Yardım isteyen asker ilk sayılan üç yerin tam ortasında kalmıştı. Yanındaki iki asker ise şehit düşmüştü, yalnızdı.

- Komutanım, yardım et!
Kendisine en yakın mevzi yaklaşık beş yüz metre uzaktaki Bayrak Tepe idi, sarp ve dik bir kayalığın üzerinde kurulu bir mevzi. Bu mevzi yerini terk edip askerin yardıma gitse teröristler hemen orayı alacak ve bir daha o istikamette ilerleme şansımız kalmayacak dolayısıyla çevredeki askerlerin de yaşamı tehlikeye girecekti.

- Komutanım yardım et!
Bayrak Tepe en uçtaki son mevzi idi, yardım isteyen ise ondan da ilerlideki son asker. Makineli tüfek nişancısıydı. Irak'tan Leylek Dağına doğru gelen önemli bir yaklaşma istikametini tek başına kapatıyordu, iki şehit yanında ve Allah'la baş başa. Telsizi vardı ve son bir saattir çağrıları devam ediyordu. Yan mevzideki komutanı Asteğmen Ejder Polat hain kurşunla şehit olmuştu.

- Komutanım yardım et!
- Evladım. Ben tabur komutanı, helikopterler bölgeye geldi. Takviye unsurlar birazdan yanında olacak. Uçaklar havalandı. Hepsinin işini bitirecek. Dayan oğlum, dayan.
Bayrak Tepe ile asıl kuvvetlerin bulunduğu Aktütün arasında ise yaklaşık on beş terörist çembere alınmış, kaçamıyor, hem Bayrak hem de Aktütün timlerinin ateşi ile tek tek vuruluyordu. Bunlar temizlenmeden ne Bayrağa ne de ötesine geçme şansımız vardı. Çemberin bir ucu olan Berçay sırtlarında ise tim komutanı Astsubay Aşkın Yeldiren şehit düşmüş, kalan askerleri ise çatışmaya devam ediyordu.

- Komutanım yardım et!
- Evladım. Merak etme. Birazdan takviyeler gelecek, helikopterler zaten burada, uçaklar da burada olacak, sana yardım edeceğiz. Merak etme. Sakin ol. Etrafını gözetle. Teröristlerin yaklaşmasına izin verme. Dayan oğlum geliyoruz!

Akılma geldikçe bu yaşadıklarımız, ''Bizi kim bu duruma düşürdü, kim'', diye isyan ettim kendime. Türk askerini bu duruma kim düşürdü, dedim sertçe. Adalet Bakanı Mehmet Al Şahin Dağlıca saldırısında sekiz askerimizin kaçırılma olayı için, Türk askeri bu duruma düşmemeliydi, gibilerinden sözler etmiş. Neden soran yok O'na, askeri bu duruma düşüren kimdir, diye, neden? Şimdi medya tartışıyor, Dağlıca olayının sorumlusu kim, diye.
Bunu soranlar önce tarihin tozlu sayfalarını geriye doğru çevirip 90'lı yıllara gelsinler. 13 Eylül 1992 tarihini bulsunlar ve 22 şehit kanının kutsal topraklarımızı suladığı Aktütün'e gitsinler. Orada görevli genç bir binbaşı vardı, onu bulup saldırıların da şehitlerin de sorumlusunun kim olduğunu sorsunlar. Alacakları tek bir cevap vardır, hükümet, bizi yönetenler, sorumlu siyasiler!

Dağlıca'da sorumlu aramaya başlamadan önce bulabiliyorsanız eğer 92 baskınlarının sorumlularını bulunuz. O sorumlular bulunmadan Dağlıca bitmez, daha nice Dağlıca'lar çıkacak karşımıza, yönetenin hesap vermediği bir ülkede şehitler bitmez!

Bu konuşmalar ve yukarıdaki olaylar yakın tarihimize 22 şehitle yazılmış Aktütün çatışmasında geçer. Yıl 1992, aylardan Eylül. Olaydan daha bir hafta önce bizzat tarafımdan dönemin Cumhurbaşkanı Özal'a brifing verilmiş ve mevcut tehdit anlatılmıştır; Hakurk'ta binlerce teröristin üslendiği, Basyan ve Mezi kamplarında teröristlerin bulunduğu ve bu teröristlerin ''bir parça özgür vatan'' sloganıyla başta ilçe merkezi olmak üzere Şemdinli'deki askeri birliklere imha amaçlı saldırılar düzenleyeceği bizzat tarafımdan anlatılmıştır. Doğal olanı, olması gerekeni, devlet olan bir devletin yapacağı derhal bu tehdidi yok etmek olmalıydı ama olmadı, yapmadılar ve biz, onların bu kayıtsızlığı yüzünden Aktütün'de 22, Derecik'te 33 şehit verdik karakol baskınlarında, hem de Cumhurbaşkanı bölgeden ayrıldıktan bir hafta sonra.

Dağlıca'daki askerlerin konuşmalarını duyar gibi oluyorum: Komutanım, yardım et, diyen ve içim acı doluyor, yönetene isyan ediyorum düşüncelerimle!

--------------------------------------------------------------------------------
ERDAL SARIZEYBEK.(BİROL ASLAN PİRAHMETLİ TAŞKÖPRÜ KASTAMONU)

1 yorum:

kemal dedi ki...

ELİNE DİLİNE SAĞLIK NE GÜZEL EMEĞİNE TEŞEKKÜRLER...